o a cell, I think. The e

E Lerton had tried to induce Sidney Prale to leave the city and remain
away, and how, afterward, he had denied that he had seen Prale on Fifth
Avenue and had spoken to him. "He's connected with this thing in some
way," Farland told himself. "It's my job to discover exactly how." But
he was doomed to be disappointed. Before he could
get near enough to make an attempt to overhear what they were saying,
they suddenly parted. Kate Gilbert went
into the shop, and George Lerton crossed the street

and hurried down the Avenue. It was no use wasting time on Kate
Gilbert. Farland knew where to find her if he wanted her,
and he knew there would be no use in shadowing her now, since she
probably had gone into the shop to purchase
a hat. But George Lerton was quite another
matter. The detective did not hesitate. He swung off down Fifth Avenue
in the wake of George Lerton. Farland was a rough and
ready man, and he had little liking for male humans of the George
Lerton type. Lerton always dressed in the acme
of fashion, running considerably to fads in clothes, appearing

almost effeminate at
times. And yet it was said in financial circles that Lerton was far
from being effeminate when it came to a business deal. There had been
whispers
about his dark methods, and it was well known that a business foe got
small sympathy or consideration
from him. He was a fashionable cut-throat without any of the milk of
human kindness in his system. It

Ut now not only as in Methodism into a crus

T produces a sentiment which we may best call _awe_.
All the great aspects of nature wake in us this reverential emotion. A
familiar instance

Devlet oğlumun hesabını sorsun

Şehit binbaşının annesi Şükran Işık (84), yıllar sonra suskunluğunu bozdu. Evlat acısının hiçbir şeye benzemediğini gözyaşlarıyla anlatan acılı anne, "Bitlis Paşa ve oğlum suikasta kurban gitti. Devlet bunun hesabını sorsun." çağrısında bulundu. Şükran Hanım, suikasta ilişkin JİTEM'in kurucusu tutuklu Ergenekon sanığı emekli Albay Arif Doğan'a ait ses kayıtlarını ise ürpererek dinlediğini söyledi. Uçak düştükten sonra olay yerinde ilk incelemeyi yapan dönemin nöbetçi savcısı Albay Hasan Tüysüzoğlu'nun yaptığı 'Eşref Bitlis öldürüldü.' açıklamasını Zaman dün manşetten duyurmuştu.

Fahir Işık'ın dayısının oğlu İbrahim Toker (33) de devletin içinde çöreklenmiş bazı kişilerin, kendi menfaatleri doğrultusunda bu suikastı yaptıklarını öğrendiklerini söyledi. Devletin bir kurumunun, Jandarma genel komutanı ve onunla birlikte bulunan askeri personelin ölümüne sebep olmasına bir türlü anlam veremediğini belirten Toker, "Devletin bir kurumu, diğer kurumunun en başındaki insana suikast düzenliyor. Buna sadece vahşet diyebilirim. Sorumlular muhakkak cezalandırılmalıdır." dedi. Dayısının ölümünün ardından ortaya bazı iddiaların atıldığını belirten İbrahim Toker, ilk defa bu kadar ciddi bir kanıtın kamuoyunda duyulduğunu söyledi. Bundan önce de benzer ses kayıtlarının ortaya çıktığını ve yalanlanamadığını hatırlatan Toker, "Biz yıllarca dayımın kaza sonucu şehit olduğunu düşünürken bir anda suikast sonucu öldürüldüğünü duydum. Ses kaydının internete düştüğünü duyunca hemen tıkladım ve tüylerim ürpererek dinledim. Devletin bize borcu var, suçlulardan hesap sorsun." dedi.

Eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'in de içinde bulunduğu Beechcraft B200 King Air tipi çift motorlu uçak, 17 Şubat 1993'te düştü. Uçakta Orgeneral Bitlis ve yaveri Piyade Binbaşı Fahir Işık'ın yanı sıra çok sayıda askeri personel bulunuyordu. Bu olayın üzerinden 17 yıl geçtikten sonra JİTEM'in kurucusu olduğu belirtilen ve halen Ergenekon terör örgütü davasında tutuklu yargılanan emekli Albay Arif Doğan'a ait olduğu belirtilen bir ses kaydı, gündemi sarstı. Doğan, Bitlis'e suikastı JİTEM komutanlarından Cem Ersever'in düzenlediğini öne sürerek, "Ben destek vermezsem ....(nahh) öldürürlerdi." diyor.

ZAMAN

Rn creature to teach her that of this pretty pastime there

So dark and babble-y, chattering over the stones that it had more to say
than it had time to say it in; the birds singing and
flying; the air so soft and warm; and nobody here but me! Well, I'm glad
that even I am here,
just a little

girl like me, to tell Him there is somebody who
sees and thanks Him!" Then away she drifted into thoughts she could not
have framed in words, but which kept all fear from her and filled her
young soul with a

longing to be good and to do good. But she was not alone as she
believed.
Among those same alders lining the river bank lay another of God's
creatures, whose dreams were unlike the child's, indeed, but upon whose
clouded
mind the beauty of that hour

was not wholly lost. He had been asleep, as she afterward declared she
had not been,
and her converse with
herself aroused him. He had lain down where the bushes screened him
well--for

hiding was a second nature to this man--and he did not move when he
awoke. He merely fixed his
eyes upon Katharine as he saw her through the branches and
watched what she would d

Devrimci Karargah'ta 13 tutuklama

Tutuklanma istemiyle Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesine çıkarılan 15 kişi, mahkeme hakimi tarafından sorgulandı.

Mahkeme hakimi, sorgulanan 15 kişiden Sultan Seçik ile Özgür Aytekin'in serbest bırakılmasına karar verirken, 13 kişinin tutuklanmasına karar verdi.

Et novel No. I., which had not even a name. The second

F others, and the evils of his own lot were heavy enough. They
saddened him; but

neither illness, nor his poignant anxiety

for others, could sour
a nature so unselfish. He appeared not to have
lost that anodyne and consolation
of religious hope, which had been the strength of his forefathers,
and was his best inheritance from a remarkable race of Scotsmen.
Wherever he came, he was welcome; people felt glad when they had
encountered him

in the streets--the streets of Edinburgh, where almost every one
knows
every one by sight--and he was at least as joyously received by the
children and the dogs as by the grown-up people of every family.

A friend has kindly shown me a letter in which it is told how Dr.
Brown's love of dogs, his
interest in a half-blind old Dandy which was attached to him, was
evinced in the very last hours of his life. But enough has been said,
in general terms, about the character of "the beloved
physician," as Dr. Brown was called in Edinburgh, and a brief account
may be given, in some detail, of his life and ways. Dr. John

Brown was born in Biggar, one of the gray, slaty-looking little towns
in

the pastoral moorlands of southern Scotland. These towns have no
great beauty that
they should be admired by strangers, but the natives, as Scott said
to Washington Irving, are attached to their "gray hills," and to the
Tweed, so beautiful where man's greed does not pollute it, that the
Border people are
all in love with it, as Tyro, in Homer, loved the divine Enipeus. We
hol

Türkiye'nin 'ortak vicdan' tecrübesi

Mazlum-Der işbirliği adına içine dahil olduğum ilk çaba. 1990'da kuruluşuna dahil olurken mazlumun ve zalimin kimliğini sormayacağımız düşüncesi cezbetmişti beni. Yönetiminde her zaman dindarlar bulunan ama sinesini herkese açmaya çalışmış bir insan hakları örgütü.

Doğu Konferansı inisiyatifi ise Mart 2003'te daha önce ortak bir çalışma için bir araya gelmesine alışık olmadığımız insanlar tarafından oluşturuldu. ABD'nin Irak'a vahşice saldırması vicdanları derinden sarsmış, farklılıklara hiç aldırmadan ortak bir kalp ve akılla yola çıkmanın bir yolunun bulunabileceğini bu acı olay bize göstermişti. İkinci hedef olarak ilan edilen Şam'a doğru yola çıkan yolcular, Üçüncü Dünyacı ya da Batı karşıtı olmayan, tahakküm edenlerin de tahakküm edilenler kadar tutsak olduğunu bilen, savunmacı dilden çok silkinen bir ruha ihtiyaç olduğunu düşünen insanlardı. Ortadoğu'da iyi bir başlangıçtı yapılan, hareket şimdi daha çok varlığını ve felsefesini Doğudan dergisi çevresinde sürdürüyor.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu da dünyanın sürüklendiği emperyalist şiddete karşı bir cevaptı. Haziran 2003'te tüm dünyada Howard Zinn, Tarık Ali gibi savaş karşıtı, antikapitalist aydınların işgale karşı yayınladıkları bir bildirinin Türkiye'de de imzaya açılmasıyla kuruldu. Küresel BAK bugüne kadar, Türkiye'nin NATO'dan çıkması, İncirlik Üssü'nün kapatılması, Irak ve Afganistan'daki işgallere son verilmesi, Filistin'in özgürleşmesi ve daha birçok başlıkta sayısız eyleme imza attı. İnsanlığın doğal kaynaklarının ve çevrenin korunması için de çaba harcayan, doğa için titizlik gösteren bir birliktelik. Dünyadaki savaş ve sömürü karşıtlarının önemli bir parçası, enternasyonalist bir hareket.

Genç Siviller 2006'da Kürt sorunuyla ilgili bir bildiri yayınlayarak farklı kesimlerden duyarlılık sahibi insanları, özellikle de gençleri bir araya getirdiler. İstanbul, Rize, Konya gibi farklı şehirlerde buluşmalar gerçekleştirdiler. Yeni yaratıcı muhalif bir söylem oluşturmak istiyor, mizahın gücünden çok iyi yararlanıyorlardı. "Genç siviller rahatsız" başlığı çok ses getirdi mesela. Kendilerini bu ülkenin hastanelerinde doğmuş, okullarında okumuş, kimseden ne çok ne de az herkes kadar bu ülkenin sahibi olan, şiddetle uzaktan yakından alakası olmayan, kimsenin üniformasını giymeyen, zihni bedeni esnek ve özgür olabilen, herkesin sadece kendi sorunları hakkında duyarlı ve herkesin sadece kendine demokrat olmasına itiraz eden kimseler olarak tanımlıyorlar. Vicdanlarının peşinden gidiyor, iktidar odaklı değil sivil toplum tabanlı siyasetin anlamlı olduğuna inanıyor, çok büyük hedeflerimiz yok diyorlardı ama soranlara ironiyle 'iktidara yürüyoruz' demekten de geri kalmıyorlardı doğrusu.

Yüzleşme Derneği'nin kuruluşu, Cafer Solgun ve arkadaşları tarafından Eylül 2007'de gerçekleştirildi. Geçmişimizle barışmak için çok önemli bir girişim oldu. Daha iyi bir gelecek için yola çıktılar. Kuruluş amaçlarını Goethe'den bir alıntıyla özetlediler: "Geçmişi anlamayanlar onu yeniden yaşamaya mahkum olurlar." Toplumların vicdanına seslenmek için ne yapmak gerekir, toplum vicdanı nasıl harekete geçirilir, Türkiye'de geçmiş neden bu kadar uzun sürüyor, neden geçmişimiz ebedi bir hapishaneye dönüşerek günümüzü ve geleceğimizi de tutsak etti sorularına cevap arıyorlardı. Gerçekten tüm kurum ve kurallarıyla işleyen, barış ve kardeşlik kültürüyle inşa edilmiş, önyargılardan, milliyetçi bağnazlıktan uzak tam demokratik bir toplum istiyor muyuz diyorlardı. Unutmak, yok saymak, tarihi gündelik çıkarlara ve küçük hesaplara göre kurgulamak, yeni çatışmalar düşmanlıklar yaratıyordu besbelli. Geçmişle yüzleşmek bizi korkutmamalı, yargılayan, mahkum eden, düşmanlaştıran bir süreç olmamalıydı. Amaçları rövanş almak, hesap sormak, kavgaya tutuşmak da değildi. Yüzleşmek bir tür tedavi, onarma ve telafi süreciydi. Kendimizle barışmak, geçmişi ve kendimizi sağlıklı bir şekilde algılamak ve anlamak için cesaret sahibi olmaktı. Bu durumda sadece devleti suçlamak, her şeyi devletten beklemek yerine iğneyi kendimize de batırmalıydık. Derneğin hedeflerinden biri de iade-i itibar idi. Hüseyin Avni Ulaş, İskilipli Atıf Hoca, Sabahattin Ali, gazeteci Musa Anter, Prens Sebahattin ve Çerkes Ethem gibi isimlerin hakikatine eğilmekti.

Henüz Özgür Olmadık bildirisi ise son yılların en dikkat çekici ve heyecan yaratan hareketi oldu. Üç başörtülü üniversite öğrencisi (Hilal Kaplan, Neslihan Akbulut, Havva Yılmaz) Şubat 2008'de bir gece vakti yazmışlardı. Üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakacak anayasa değişikliği maddesi Meclis'ten 411 oyla geçince sevinçten uçmak yerine, yaşlarından beklenmeyecek bir hüzün ve olgunlukla, başka acıları hatırlamışlardı. Neslihan imza için gece beni aradığında büyük bir yankı yapacağını, karşılık bulacağını, vicdanları sarsacağını hissetmiştim ama bu kadarına kim ihtimal verebilirdi ki.


"Üniversite kapısı sert bir şekilde yüzümüze kapatıldığı günden bu yana yaşadığımız acılar bize bir şey öğretti: Gerçek sorunumuz insanların hayatlarına, görünüşlerine, sözlerine, düşüncelerine müdahale edebilme hakkını kendinde gören yasakçı zihniyettir" diye başlıyorlardı söze. Kürtlerin, Alevilerin, azınlıkların, düşünceleri yüzünden yargılananların hakları iade edilmeden, sivil bir anayasa yapılmadan mutlu olmayacaklarını bildiriyorlardı. Peygamberimiz'in "Gökler ve yerler adaletle ayakta durur." sözleriyle bitiyordu bildiri.

Birbirimize Sahip Çıkıyoruz diyen kadınlar girdi hayatımıza sonra Eylül 2008'de. Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsünü serbest bırakan yasayı geri çevirmesinden ve çevreye psikolojik bir şiddet yayılmasından sonraydı sanırım. Ülkede belli bir kıvama gelen sahip çıkma duygusuyla, değişik mesleklerden, farklı üniversitelerdeki akademisyenlerden, sivil toplum örgütlerinden, sanat dallarından gelen kadınların dayanışmalarını ilan etmelerine gelmişti sıra. "Başörtülü ve başı açık kadınlar olarak birlikte kol kola yürüyemediğimiz kamusal alan bizim kamusal alanımız değildir" cümlesini kurmuşlardı en başta. "Hep birlikte özgür oluncaya kadar birbirimize sahip çıkacağız" başlığını taşıyordu ortak bildiri. "Kadın oldukları için, inandıkları gibi riyasız yaşamak istedikleri için, onlara yıllardır bu ırkçılığa varan ayrımcılığı yaşatanlar bilmeliler ki; farklı inanç, düşünce ve yaşam pratiğinden gelen kadınlar olarak biz onların yanındayız. Birimizin tutsak olduğu yerde hiçbirimiz özgür değiliz, birimizin mahrum olduğu yerde hiçbirimiz sahip olduklarımızla mutlu değiliz." diyorlardı.

Artık darbelere karşı örgütlenmenin zamanı gelmiş de geçiyordu bile. Darbelere Karşı Yetmiş Adım Koalisyonu (Darbelere Dur De) böyle bir ortamda gelişti ve çok geniş katılımlı mitinglere, yürüyüşlere imza attılar el ele verip. Bu yürüyüşlerde yan yana yürüyen insanların anlatılması ayrı bir yazı konusu.

Barış Meclisi'ni unutmamak lazım. Ocak 2007'de Türkiye Barışını Arıyor konferansıyla çalışmalara başladılar. Onlarca akil adam ülkenin barışına kafa yordu. Yüzlerce sayfalık metinler çıktı ortaya. Daha birçok tecrübeler yaşanıyor adını anamadığım.

Terörle Mücadele Kanunu Mağduru Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları grubunun oluşumu, Mehmet Atak ve Mehmet Ucum gibi insanların cansiperane gayretleri, bizleri bir araya getirmek için sarf ettikleri çaba, durmadan dağılan dikkatimizi konu üzerinde toplamak için gösterdikleri sabır, sarf ettikleri mesai, netice alınıncaya kadar yaptıkları fedakârlık ve izledikleri yöntemler kesinlikle bir tez konusu ve bir sivil toplum örgütlenmesi başarı hikâyesi.

Bu ülkede kardeşlerimiz, yakınlarımız öldürülüyor. Ölüm ortaklığından daha hakiki ne olabilir? Hiçbir ortak şeyi olmadığı sanılanların ortaklığı, hayata yeniden adalet suyu vermek söz konusu olduğunda nasıl da parıldayarak yükseliyor. İnsanlığın ortak vicdanı farklara bakmadan nasıl da bir iyilik salgınında buluşmak istiyor.

for public and private purpos

Ot boiling till enough funds were on hand to

let Quigley out canvassing on board wages. On February 28th the
Manitoba Grain Growers' Association held
their 1906 convention and as chairman of the committee appointed the
year before to report upon the matter, E. A. Partridge again urged the
advisability of establishing a company to handle the farmers' grain. By
this time the plan had taken more definite shape and he pressed the
claims of the proposed commission company with such logic and eloquence
that besides having the committee's
report adopted by the Association unanimously, he secured the interest
of quite a few delegates.
There was, nevertheless, much adverse critic

Hayrünnisa Gül, AKPM'de Konuşacak

AKPM sonbahar dönemi çalışmaları gündem taslağına göre, Hayrünnisa Gül, 7 Ekim Perşembe günü, "Hasta ve Engelli Çocukları Eğitiminin Güvence Altına Alınması" konulu raporun tartışılması sırasında, genel kurula hitap edecek.

Söz konusu raporu, AKPM üyesi, Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul milletvekili Lokman Ayva kaleme aldı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geçmişte, AKPM'deki siyasi ve uzmanlık komisyonlarında aktif olarak görev almıştı. Gül, daha önce başbakan ve cumhurbaşkanı sıfatlarıyla genel kurula hitap etmişti.

AKPM başkanlık görevi, AK Parti Antalya milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu tarafından yürütülüyor.

registering a solemn

Me at four this afternoon. Van

Klopen will be there also. Shall I say a word to him about your fine
friend?" "'Pon my soul," remarked the Marquis, shrugging his shoulders,
"I had nearly forgotten her. There will be a tremendous fuss made, for
she will be wanting all sorts of things. Speak to Van Klopen
certainly, but do not bind yourself. Remember that I do
not care a bit for the fair
Sara." "Quite so; I understand," answered
Verminet; "but keep things quiet, and do not have any open
disturbances." "Of course not. Good morning," and with a bow to the
managing director and a nod to Gaston,
he lunged out of the office, not condescending to

take the

Albay Temizöz sivil cezaevine konuldu

Edinilen bilgiye göre, eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ, Tamer Atağ, Fırat Altın (Abdulhakim Güven), Hıdır Altuğ, Adem Yakin ve Kukel Atağ ile birlikte Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklu yargılanan Albay Cemal Temizöz, dün görülen 18. celsenin ardından Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevine nakledildi.

Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığının mahkemeye gönderdiği yazıda, Temizöz'ün askerlikle bir ilişkisinin kalmadığı belirtilerek, şöyle denildi:

''Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığının tutuklu sanık Cemal Temizöz'ün 30 Ağustos 2010 tarihinden geçerli olmak üzere kadrosuzluktan emekli edilmesi ve muvazzaf subay statüsünün sona ermesi nedeniyle askerlikle ilişkisi kalmadığı anlaşıldığından adı geçen tutuklunun 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunun 39. maddesi uyarına ilgi tutuklama müzekkeresinin infazının sağlanması için Diyarbakır Cezaevi Müdürlüğüne kapatılması hususunda 17 Eylül 2010 tarihli müzekkereleri okundu dosyasına konuldu.''

18 AYDIR CEZAEVİNDE

Diyarbakır'da 25 Mart 2009 tarihinde tutuklanan emekli Albay Temizöz, yaklaşık 18 aydan buyana 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Cezaevinde bulunuyordu.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 104 sayfalık iddianamede, sanık Temizöz'ün 1993'te Cizre'de ''terörle mücadele ediliyor'' görüntüsü altında ''korucu, itirafçı ve uzman çavuşlardan bir grup oluşturduğu'', ''Söz konusu grubun, süreç içerisinde asli görevinden ayrılarak, terör örgütü PKK'ya yardım ettiğinin değerlendirildiği ya da özel sebeplerden dolayı gözaltına aldıkları kişileri sorguladığı'' ileri sürülen iddianamede, grubun sorgulanan bu kişilerden bir kısmını öldürdüğü öne sürülüyor. Temizöz hakkında 9 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.

AA

Marmara Denizinde hamsi bereketi

Bandırma Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı ve Kocaman Balıkçılık İthalat ve İhracat Limited Şirketi'nin ortaklarından Osman Kocaman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, şu anda denizin veriminden mutlu olduklarını söyledi.

Kocaman, şunları kaydetti:

''Şu ana dek avlanan balıklar çok iri. Bölgemizde bu yıl, geçen yıla göre daha iyi bir sezon geçireceğimizi tahmin ediyorum. Sular soğudukça, hem palamut hem de hamsinin artacağını düşünüyorum. Geçen hafta fırtınalı havaların ardından Marmara Denizi'nde hamsi, bol çıkmaya başladı. Şu anda hem İstanbul Boğazı hem Karadeniz hem de Marmara Denizi'nde palamutçuluk başladı. Bu balıkların 3-5 gün içinde Bandırma Körfezi'ne girmesini bekliyoruz. Daha sonra balıkçılığımızın hız kazanacağını söyleyebilirim.''

Öte yandan, bu sabah Bandırma Balık Hali'ne gelen yaklaşık 3 bin kasa hamsinin kasası 15-20 lira, bin 500 çift palamutun ise çifti 12-18 liradan satıldı.

AA

S hold and then, quick as a cat, the gre

Istoric beginning of a mighty
struggle for possession of a world, and as
the first emperor of Pellucidar I felt that it was not alone my duty,
but my
right, to be in the thick of that momentous struggle. As the opposing
army approached we saw that there wer

strange agitation; book-stalls teeming with brand-new publicati

Ing and who had died in his service, and she was herself the
descendant of a long line of nobles who, if they

had not all been
benefactors of their race, had, at least, never shirked the brunt of
battle nor any service in the royal cause. On her father's side she
was sprung from that great warrior, Jacques d'Azay, who fought side
by side with Lafayette's ancestor in the battle of Beauge, when the
brother of Harry of England was defeated and slain. On her mother's
side she came of the race of the wis

Evet diyenlere ağır hakaret

Gazetenin Almanya baskısında Ü.Şen rumuzu ile yayınlanan notta,referandumsonucuna gönderme yaparak, "Aziz Nesin hiç yanılmadı Evet: %60, Hayır: %40" ifadesi yer alıyor. Aziz Nesin, 1992 yılında verdiği bir röportajda "Türk halkının %60'ı aptaldır" demiş ve bu söz uzun yıllar tartışılmıştı.

Yet the divinity-student was a good Christian, and those heathen im

Ledged it by smiling and saying, "I should think the' was a trifle?
Come and look." When Silas Peckham saw how

many delicacies had survived the evening's conflict, his commercial
spirit rose at once to the point of a proposal. "Colonel
Sprowle," said he, "there's 'meat and cakes and pies and pickles

enough on that table to spread a hahnsome colation. If you'd like to
trade reasonable, I think perhaps I should be willin' to take 'em off
your hands. There's been a talk about our havin' a celebration in the
Parnassian
Grove, and I think I could work in what your folks don't want and
make myself whole by chargin' a small sum for tickets. Broken meats,
of course, a'n't of the same
valoo as fresh provisions; so I think you might be willin' to trade
reasonable." Mr. Peckham paused and rested on his proposal. It would
not, perhaps, have been very extraordinary, if Colonel Sprowle had
entertained the proposition. There is no telling beforehand how such
things will strike people. It didn't happen to strike the Colonel
favorably. He had a little red-blooded
manhood in him. "Sell you them things to make a colation

out of?" the Colonel replied.
"Walk up to that table, Mr. Peckham, and help yourself! Fill your
pockets; Mr. Peckham

his taste. Brown bread an

"I haven't the money, Nancy. Would to God
that I had, Nancy!" She had sunk down on the bricks. But she had not
fainted. It was not so
merciful as that. It was Stephen who lifted her, and helped her to the
coping, where
she sat with her bandanna awry. Stephen was not of a descent to do
things upon impulse. But the tale was told in after days
that one of his first actions in St. Louis was of this nature.
The waters stored for ages in the four great lakes, given the
opportunity, rush over Niagara Falls into Ontario. "Take the woman
away," said Stephen, in a low voice, "and I will buy the girl,--if I
can." The little man looked up, dazed. "Give me your card,--your
address. I will buy the girl, if I can, and set her free." He fumbled
in his pocket and

drew out a dirty piece of pasteboard.
It read: "R.
Canter, Second Hand Furniture, 20 Second
Street." And still he stared at Stephen, as one who gazes upon a
mystery.
A few curious pedestrians had stopped in front of them. "Get her away,
if you can, for God's sake," said Stephen again. And he strode off
toward the people at the auction. He was trembling. In his eagerness to
reach a place of vantage
before the girl was sold,
he pushed roughly into the crowd. But suddenly he was brought up short
by the blocky body of Mr. Hopper, who grunted with the force of the
impact. "Gosh," said
that gentleman, "but you are inters'ted. They ain't begun
to sell her yet--he's waitin' for somebody. Callatin' to buy her?"
asked

Mr. Hopper, with genial humor. Stephen took a deep breath. If he
knocked Mr. Hopper down, he certainly could not buy her. And it was a
relief to know that the sale had not begun. As for

Ergenekon'da flaş gelişme

Mehmet Haberal'ı tahliye etmeyen hakimlere tazminat davası açıldı.

Ayrıntıları takip ediyoruz

CHP'den bir afiş gafı daha

Sinema ve tiyatro sanatçısı Ferhan Şensoy’un başkanlığını yaptığı CHP Kocaeli İl Örgütü tarafından hazırlanan 8 sayfalık lüks baskı broşürde, AK Parti iktidarında özelletirilen kamu kurumlarını kimlere satıldığı anlatılıyor.

SEKA ARAZİSİNİN BULUNDUĞU YERLERE YUNAN BAYRAĞI

“AK Emlak’tan satılmış yüzlerce fabrika ve işletmelerimizden bazıları” diye sıralanan kurumlar arasındaki SEKA’yla ilgili olarak “Satıştan sonra SEKA Yunan’ın oldu” diye yazması Kocaeli'nde şoke etkisi yarattı. Türkiye haritası üzerinde SEKA işletmelerinin bulunduğu yerler SEKA amblemi ve Yunan bayrağıyla gösteriliyor.

İZMİT SEKA KOCAELİ BÜYÜKŞEHİR’İN

İzmit tesislerinin çalışanlarıyla birlikte Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmesini ve bulunduğu arazinin bir kısmına Türkiye'de eşi benzeri olmayan devasa bir parkın yapılmasını görmezden gelen CHP'liler Kocaeli halkından tepki gördü. Kocaeli halkı, Yunanlılara satıldığı iddia edilen SEKA arazisi üzerinde yapılan SEKA Park’ın İzmit’in akciğeri, örnek gösterilen gezinti ve dinlenme alanı olarak kullanıldığını belirtiyorlar.

Broşürde Yunanlara satıldığı yazan, SEKA’nın Kastamonu İşletmesinin 9 milyon 100 bin a Mopak Kâğıt A.Ş’ye, Balıkesir İşletmesinin Albayraklar’a bir milyon 200 bin dolara satılmıştı.

TÜPRAŞ AMERİKA’NIN!

CHP Kocaeli İl Örgütü broşüründe, TÜPRAŞ işletmelerinin bulunduğu İzmit, İzmir, Kırıkkale, Batman illerine TÜPRAŞ amblemi ve TÜPRAŞ’ı satın alan ABD bayrağı işaretlenmiş. Ama TÜPRAŞ’ın yüzde 51 hissesi 2007’de 4 milyar 140 milyon dolara KOÇ Grubuna satıldı.

ŞEKER FABRİKASI İSRAİL’İN!

Mitingde dağıtılan broşüründeki asılsız iddialardan Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Çorum, Çarşamba ve Yozgat Şeker Fabrikaları da nasibini almış. Türkiye haritasındaki yerlerine şeker fabrikası amblemi ve İsrail bayrağının koyulduğu Şeker Fabrikaları, AK-Can Şeker Sanayi ve Ticaret AŞ’nin satılmıştı.

SİLAHLA ALAMADILAR PARAYLA ALDILAR

CHP Kocaeli İl Örgütünün hazırladığı broşürde; İstanbul, İzmir, Mersin, İskenderun, Samsun limanları dahil 13 limanın Yunanlılara satıldığı iddia ediliyor. Limanların bulunduğu yerler Yunan bayraklarıyla işaretlenirken, “Silahla alamadılar parayla aldılar” yazılmış. Broşürde ayrıca 24 Sümerbank fabrikasının İngilizlere, 20 PETKİM tesisi Amerikalılara, 26 yerdeki Tekel fabrikalarını ise İsrailliler satıldığı iddiası var.

40 yaş üstüne askerlik affı teklifi

Güner, teklifinin gerekçesinde, çeşitli nedenlerden zorunlu askerlik görevini yapamayan 40 yaş ve üstü binlerce vatandaşın büyük sorunlar yaşadığını kaydetti.

Her an askere götürülme endişesiyle yaşayan 40 yaş ve üstü vatandaşların gündelik hayatının sekteye uğradığını belirten Güner, 'Zorunlu askerlik görevini yapmakta olan 40 yaş ve üstü birçok vatandaşımız da firar suçundan askeri cezaevlerinde hüküm giymektedir. Bu kişilerin birçoğunun ailevi nedenlerin vermiş olduğu psikolojik baskı nedeniyle firar teşebbüsünde bulunduğu anlaşılmaktadır. Kışlada askerlik vazifesini yerine getiren 40 yaş ve üstü kişilerin, bakmakta yükümlü olduğu aile fertlerinin sayısı gözönünde bulundurulduğunda, bunların bir defaya mahsus olmak üzere affedilmesi, ailelerinin mağduriyetlerini giderecektir' dedi.

1111 sayılı Askerlik Kanununa geçici madde eklenmesini öngören teklif, bugüne kadar askerliğini yapamayan 40 yaş ve üstü vatandaşlar ile şu an zorunlu askerlik vazifesini yapan 40 yaş ve üstü kişiler, askeri cezaevlerinde bulunanlar, askeri suçlardan hüküm giymiş olanlar ve firari durumunda görünenleri de kapsıyor.

AA

Your wife photos attached

Your wife photos

AK Parti: 'Masraflar bizden'

AK Parti Medya ve Tanıtım Başkanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, AK Parti'nin halk oylaması kampanyasının mali boyutlarıyla ilgili eleştirilerine cevap verildi. Açıklamada, AK Parti'nin halk oylaması kampanyasının mali boyutuna yönelik kafa karıştırıcı, itham edici, istifhamların yer aldığı ifade edildi. AK Parti kurulduğu günden beri, tüm gelir ve giderlerini yürürlükteki mevzuat çerçevesinde yönettiği ve bunlarla ilgili detayları AK Parti'nin web sitesi aracılığıyla en şeffaf biçimde kamuoyu ile paylaştığı kaydedildi.

AK Parti'nin gelirinin tamamına yakının hazineden aldığı yardımlardan oluştuğu ifade edilen açıklamaya şöyle devam edildi: "AK Parti, tüm afiş, broşür, kitap vb. dokümanlarla ilgili harcamalar ile; bilboard kiraları ve gazetelere verdiği tüm ilanların bedellerini kendi bütçesinden ödemekte ve bütün ayrıntılar faturalandırılmaktadır. Bu konuda hesabını veremeyeceğimiz, kaynağını gösteremeyeceğimiz bir harcama olmadığı gibi, bir soru işareti de mevcut değildir. Nitekim bu güne kadar yapılan tüm denetimlerden partimiz yüzünün akıyla çıkmıştır."

Ana muhalefet partisinin Genel Başkanı olmak üzere bazı çevrelerin AK Parti'yi zan altında bırakacak beyanlarda bulunmalarının çamur atma siyasetinin bir başka tezahürü olduğuna işaret edilen açıklamada, "Şayet muhalefetin veya iddia sahibi bazı medya mensuplarının bildiği bir suistimal veya kaynağı belli olmayan bir harcama varsa ilgili kurumlara ellerindeki delillerle birlikte başvurabilir, şikayette bulunabilirler. AK Parti hükümeti, ülkeye ait bütçeyi nasıl ki en itinalı bir şekilde yerli yerinde kullanıyorsa, AK Parti yönetimi de kendi bütçesinde 'VET Prensipleri' dediğimiz, 'verimlilik', 'etkinlik' ve 'tutumluluğa' azami derecede özen göstermektedir. Finans yönetiminin, yönetim biliminin en önemli unsurlarından biri olduğunu iddia sahiplerine hatırlatırız." denildi.


cihan

Your wife photos attached

Your wife photos

Ali Suat Ertosun: O ses kaydı benim

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkan Vekili Kadir Özbek, 30 Ağustos resepsiyonunda Hürriyet’e, “Toplantı aralarında yaptığımız konuşmalar bile dinleniyor” diyerek Kurul’un dinlendiğini iddia etti.
Bu iddia Hürriyet’te yer alırken, Kurul üyesi Ali Suat Ertosun’un, “Ortam dinlemesi”ne ilişkin ses kaydı internet sitesine düştü. Ertosun, “O kişilerle bir kez HSYK binasında ziyaretime geldiklerinde konuştum. Bu olay HSYK binasının dinlendiğini ortaya koyan somut bir belgedir” dedi.

Ertosun ile YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan ve yönetim kurulu üyesi Fetih Sayın arasında geçen konuşma dün bir internet sitesinde yayımlandı. Ertosun, Hürriyet’in sorusu üzerine konuşan kişinin kendisi olduğunu belirterek, şunları söyledi: “YARSAV Başkanı ve üyeleri ziyaretime geldiklerinde mesleki sorunları konuştuk. Bu görüşme HSYK binasında gerçekleşti. Benim bir daha onlarla böyle bir konuşmam da olmadı. İşte bu olay da gösteriyor ki HSYK her zaman dinleniyor. Biz orada her türlü ve hepsi de birbirinden önemli konuları görüşüyoruz. Soruşturmalar, yetkilendirilecek arkadaşlar, atamalar ve kısaca yargıyı konuşuyoruz. Ancak bu konuşmalarımızın dinlendiği belgelendi. Kimbilir ellerinde daha hangi konularla ilgili konuşmalar var. Bu olayı yargıya intikal ettireceğim.”

HSYK binasının içeriden mi yoksa dışardan aletlerle mi dinlendiğini belirlemek için uzmanlarca araştırma yapılacak. (Hürriyet)

SES KAYDINDA NELER VAR?

HSYK üyesi Ali Suat Ertosun'a ait olduğu ileri sürülen bir ses kaydı 'dailymotion.com' da yayınlandı. Kayda göre, Ertosun ve YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, yargıdaki atamaları konuşuyor.

Ertosun, "Yapabileceğimiz nelerse, bize getirebilirsiniz. Geçen sene Ömer Bey dosya getirmişti. Kararlarda büyük katkısı oldu. Biz buradan ayrılmadan, bunları gerçekleştirebiliriz." diyor. Görevden alınmak istenen savcıların sicillerinin de incelendiği anlaşılan konuşmada, "Dosyalara bakarsanız hakikaten fevkalade." cümlesi dikkat çekiyor.

Dün internet sitelerine düşen yeni bir ses kaydına göre eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun daha önce yargıdaki atamalarla ilgili Ali Suat Ertosun'dan istekleri bulunduğu iddia ediliyor. Kasetin devamındaki konuşmasında Ertosun olduğu iddia edilen kişi özel yetkili ağır ceza mahkemeleriyle ilgili geçmişteki sicillerini soruşturduğunu söylüyor. Ertosun, "Siz anlayamazsınız bunları. Dosyalara bakarsanız bunlar çok başarılı. Hakikaten fevkalade. Başsavcıların sicillerine baktık fevkalade. Ama dediğim gibi, biraz soruşturunca, aha işte..."

Daliymation.com'daki videoda yer alan ikinci kayıtta ise YARSAV Yönetim Kurulu üyeleri ile HSYK Üyesi Ali Suat Ertosun toplantı halinde deniliyor. İkinci ses kaydındaki kişilerin Ali Suat Ertosun, YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan ve YARSAV Yönetim Kurulu Üyesi Fetih Sayın olduğu ileri sürülüyor:

Ali Suat Ertosun: Şimdi arkadaşlar, geçen sene bizden Ömer Bey ile biz, bu konuları konuştuk. (Eminağaoğlu) Yani, yargıda yapabileceğimiz konular nelerse, bizlere bunları getirebilirsiniz. Geçen sene mesela biz 6-7 tane karar aldık. O kararlarda Ömer Bey'in ve YARSAV'ın çok büyük katkıları var. Bizim en büyük eksikliğimiz, bir altyapının olmaması. Biz ayrılmadan buradan, bunları gerçekleştirebiliriz.

Fiilen değil mi efendim?

ASE: Fiilen de olsa bunları gerçekleştirmemiz lazım. Ama bir yerden başlamak lazım. Yani bu o açıdan bizden talepleriniz olursa. Geçen sene Ömer Bey güzel bir dosya hazırlamış, getirmişti. Onların bazıları oldu. Yani, benim şimdi kafamda bazı şeyler var. Yani, akademide (Türkiye Adalet Akademisi) behemehâl etkili olmak lazım.

Kocasakal'ı askerler de seviyor

Videonun içerisindeki üçüncü kayıtta Hamdi Yaver Aktan olduğu iddia edilen kişi, Ergenekon sanıklarından Orgeneral Saldıray Berk'in avukatı olduğu ileri sürülen muhatabına, Galatasaray Üniversitesi hocası Doç. Dr. Ümit Kocasakal'ı öve öve bitiremiyor. Kocasakal'ı çok beğenmesinin sebebini ise 'miting konuşmacısı' gibi olması sebebine bağlıyor.

HYA: Bu İstanbul'daki Ümit Kocasakal. Yav o, konuşması da iyi ya, miting konuşmacısı. Halkın Kurtuluş'undan geliyor o. Cesaretli, çarpıcı lafları var. Polemiği de iyi yapıyor. O tür adam gerekiyor. Polemik. Yaa birkaç hoca daha var da şeye çıkmıyorlar. Ersan Şen biraz şey yapıyor (konuşuyor). Ama Ersen Şen'dense Ümit Kocasakal çok istikrarlı, çok cesaretli. Askerler de çok seviyor bildiğim kadarıyla.

Beşinci ve son kayıttaki kişinin yine Aktan olduğu ileri sürülüyor. Şahıs, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Osman Kaçmaz tarafından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yargılanabileceğine dair verilen karar dosyasının temyiz incelemesini yapan 11. Ceza Dairesi Başkanı Ersan Ülker'e dediğini yaptırabilmek için büyük çaba sarf ediyor. Bu konuda üniversite hocalarından mütalaa istiyor ve aleyhte görüşe sahip hocaları ise susturuyor. Ses kaydına göre aradığı desteği Ümit Kocasakal'dan alıyor.

HYA: Bunu şimdi Ersan'a anlattık, Ersan pek yanaşmadı. Şimdi bizim görüşümüze geldi. Sadece, ben dedim, Ümit Kocasakal'a dedim hayır, Köksal hocaya söyledim, (Köksal Bayraktar) Köksal hoca "Hayır ben böyle hiç düşünmedim." dedi. O zaman hocam, hiç demeç verme, dedim. Nitekim 7-8 aydan bu yana bu konuda konuşmuyor. Ümit Kocasakal, ben mütalaa yazarım dedi. İstanbul'a gidince 15-20 sayfa bir mütalaa yaz bana getir, dedim. Onu da heyete vereyim. Kurulu da elimize geçirelim şöyle diye. Zaten genel kurula gelirse bu görüşü ileri süreceğim. (Zaman)